6 Şubat 2013 Çarşamba

PATLA

        Bir anda patlayabilirim. Görüyor musun, elimin tersini çenemin altına dayadım! Patlayabilirim ve kuşlar, şarkı söyleyen çocuklar, beyaz çocuklar, siyah çocuklar, böcekler, ağaçlar, sular, çocukların mutlu aileleri, onların da uzak yakın akrabaları, gülen suratlar hepsi kaybolur tek bir anda. Evet, bu sefer hissetmenin ötesinde, somut, demir gibi sert, eminim, biliyorum, yıkıcı bir şey olacak bu patlama.  En başta kendimi, fırsat kalırsa diğerlerini alıp götürecek. Çer çöp gibi, kanalizasyondaki insan artıkları, sıçanlar, sigara izmaritleri, denizanaları gibi akıp gidecekler, arkamdan. Ama fırsat kalırsa. Kendimden fırsat bulursam. Diğerlerine sıra gelirse. Onları yıkamadım bu zamana kadar. Belki yıksam rahatlayacağım ama nasıl bir adamsam artık ya da adam gibiysem ya da bir şeye benziyorsam "hah, bu sefer devrildi, kalkamaz" dediğim anda ayağa kalkıyorum. Hacıyatmaz!
        İyi çocuk olmanın anlamı yok, hele yazarken, hele kendi alanında yazarken, hele şimdiki gibi hissederken! İşte bunun için dürüst olmam gerek! Kimi zaman salladım bir kaç kişiyi. Tamam, masum değilim. Fakat hafif bir suç. Hani şu beş yıl tekrar etmezsen ceza almayacağın cinsten. Hafifçe dokundum onlara, sallamak değildi, rüzgar yahut kelebek kanadı gibi. Öyle korktular ki yaptığımı büyük bir saldırı, vicdansızlık, vahşilik sandılar. Kaçtılar benden. Eğer bilselerdi, kendime dokunmakla kalmadığımı, yeniden, yeniden, yeniden vurduğumu, ama gerçekten vurduğumu, hınçla, nefretle, dişlerimi sıka sıka vurduğumu o zaman halime acırlardı belki. Acırlar ve yanımda olurlardı. Acımak! Zayıflık. Zavallılık! Erkekçe bir duruş değil, aslında insanca bir duruş değil. Acınmak. Köprü altları, batakhaneler, sidik kokulu alt geçitler, karanlık sokaklar; iniltiler, çığlıklar, açılmış eller, kapanmış eller, hiç olmayan eller!