20 Mayıs 2016 Cuma

ŞU BİLDİRİ ÜZERİNE...

      Sevgili dostumla oturmuş sohbet ediyorduk. Konu bir şekilde -politika ve politik ideolojilerin güdümüne girmenin sanat adına son derece tehlikeli olduğundan dem vururken- şu bir zamanların karşı bildirisine geldi.

      Pek tabii sevgili dostum, zamane yoz politikalarının -ki sistemin başat aktörüdür kendileri- karşıtı bir insan olarak benim, The Times'a karşı yayımlanan bildiride ismimin olmasını eleştiriyordu.

      Haklıydı.
   
      Fakat, amaç -hiç sevmediğim- kolonyal zihniyetin yansımalarına karşı bir duruş sergilemekti. Öyle olacağı da söylendi. Ama gitti, bir ulusun bağımsızlığını tescillemekten ziyade başka şeyleri savunur oldu.

      O zamanlar üzerinde fazla durmadım fakat durmak gerektiğini de anladım artık.

      Çok açık söyleyeceğim; toplum için oldukça önemli olan sanatın, kendisinden çok aşağılarda bulunan bir şeye tabi olması, ucubelikten öteye geçmez. Geçemez!

       Ama eğer ki diğer şey sanatı tahakküm altına alırsa işler değişir. Değer kazanır o şey, sanatı süründürmek pahasına.  İşte bu sebeple ülkemiz güzide edebiyatı sağ sol kuzey güney fark etmeksizin SLOGAN atmaktan öteye gidemiyor.

      Bunları bilip sistem denen ucubeyi değiştirmek için uğraşırken, böylesine gereksiz bir muhabbetin içinde yer almamak gerekirdi. Yine de kimseyi suçlayamam. Öyle ya da böyle, bu benim hatam. İşlerin nereye varacağını iyice hesaplamam gerekiyordu. Olmadı.

      Hep insanlar kitaplarımı okuyunca beni anlar, kim olduğumu görür diyordum ama bu da olmadı.

      Yazdıklarıma, fikirlerime, dünya görüşüme bakma lüzumu hissetmeden saçma sapan etiketlere bakarak yargıladılar ve galiba yargılayacaklar.

       Çok da umurumda!

        Zaten bu dangalaklar da sistemin oluşturduğu bireyler. Bug gibi... Bunlarla da mücadele ettiğimin farkındayım.

       Peki bu dangalaklar umurumda değilse, yazıyı neden yazdım?

      Bilmiyorum!

      Bilsem yazmaya çalışmam zaten.

      Sevgiler...

   
 
   



Hiç yorum yok: